Bak Bakalım Blogumda Var mı?

27 Haziran 2011 Pazartesi

İspanya Gezisi- 5.Gün: Madrid(1)

Sabah kahvaltımızı yaptıktan sonra Madrid'e doğru yola çıkıyoruz. Yaklaşık 600 km.lik bir yolculuğun ardından Madrid'e varmış olucaz. Yolculuk sırasında sağ böbreğimde hafif bir sızı hissediyorum ama önemsemiyorum. Neyse, saatler ilerledikçe bendeki sızı, önce ağrıya ve sancıya dönüşüyor. Böbreğimdeki kumların azizliğine uğruyor ve sancı çekiyorum. İçtiğim ağrı kesici bir süre fayda sağlıyor ama tam anlamıyla geçmesi için bol bira içmem gerek. Ama bir taraftan bu sancı geçmek zorunda, geçmeli... Bir süre sonra sızıyorum. Uyumuşum...
Ara ara uyanıyor ve rehberimizin eline aldığı mikrofon sayesinde bangır bangır yaptığı tanıtımları dinliyorum. Sancım yavaş yavaş azalıyor. Aşağıda görmüş olduğunuz fotoğraftaki yer "Parador" Eski bir şato iken İspanya devletinin sahibi olduğu bir otele dönüştürülmüş. Bu tarz mekanlara şehirlerarası yolculuk yaparken rastlamamanız mümkün değil.
Akşam 19:00 gibi Madrid'deyiz. Şehire rehberimizin verdiği bilgiler dahilinde giriş yapıyoruz. Bu, panoramik bir gezi ama otele yerleştikten sonra akşam tabii ki buraya geri dönücez. Vakit kısıtlı, gezilecek yer çok. Burayı yaşamak lazım.
Panoramik gezimiz esnasında ilk fotoğraf molamızı Plaza de Espana'daki Cervantes Anıtı'nda veriyoruz. Zaten Cervantes'in "Don Kişot" eserine bayılıyorum, fotoğraf çektirmemem mümkün değildi. Ama, sizlere eşimin olmadığı tek bir fotoğrafı koyabiliyorum.
Vee, İspanya'nın en büyük arenası. Gösteri öncesi denk geldiğimiz arenadaki inanılmaz kalabalık, İspanyolların boğa güreşini ne denli sevdiğinin kanıtı gibiydi. Sanki bir düğündeymiş gibi insanlar, takım elbiselerini giymişler, hanımlar saç ve makyajlarını yaptırmış gayet şık giyinmiş bir şekilde gösterinin başlamasını bekliyorlardı.


Bu arada, İspanyollar, boğa güreşini boğaya verilen bir onur olarak görüyorlarmış. İnsanların hayvanları acımadan öldürerek yemelerine rağmen bu güreş sayesinde boğalara savunma hakkı veriyorlarmış.
Ve otobüsten inmeden gördüğümüz, Puerta del Sol meydanı, Prado Müzesi, Retiro Park ve Kibele Meydanı.
Rehberimizden otelimizin yerini ve merkeze ulaşımın nasıl olduğunu öğrendik. Amacımız, akşam metroyla buraya gelmek ve mümkün olduğu kadar gezmek.
Otelimizin, şehir merkezinden çok da uzak olmamasını fırsat bilerek valizlerimizi attığımız gibi metronun yolunu tutuyoruz.
Puerta del Sol Meydanı'ndayız. Anlamı: Güneşin Kapısı. Hakikaten de akşam olmasına rağmen her yer güneş ışığından pırıl pırıl parlıyor. İspanya'nın her kentinde şehir meydanına çadırlar kuran ve eylem yapan gruplar, Madrid'de mekan olarak burayı seçmişler. Meydan, eylem yapanlar yüzünden o kadar kalabalık ki, turistlere ve yerli halka meydana girmeden, kenar-köşe kullanarak yol almak kalıyor.
Meydanla ilgili öyle güzel bir çalışma yapılmış ki, tüm sokaklar bu meşhur meydana çıkıyor. Burada kaybolmanız imkansız. Öyle ki, meydanda bulunan meşhur Ayı heykeli'ni başlangıç göstererek adres tarifi yapıyor ve bu noktada buluşuyor insanlar. Meydanda El Corte Ingles mağazasına giderek, ünlü markaların bulunduğu bu yerde alışveriş yapabilirsiniz. Biz ise meydanda biraz dolaştıktan sonra yönümüzü Plaza Mayor'a çevirdik.



Ardından karnımızı doyurup, biraz alışveriş yapıyoruz. Sizlere bahsetmek istediğim bir de "Jambon Müzesi" var. Fotoğrafını çektim ama bilgisayarımda bulamıyorum maalesef. Burası şarküteri gibi bir yer. Her taraf tavana asılmış etlerle dolu. İnsanlar burada hem alışveriş yapıyor, hem de içkilerini yudumlayıp birşeyler atıştırıyorlar.  Açıkçası ben çok fazla duramadım. Çünkü etlerin müthiş ağır bir kokusu var.
Bu arada şunu da söylemeden geçemiycem: İspanya, ülkemizden 1 saat geri. Ancak buna rağmen hava çok geç kararıyor. Örneğin yukarıdaki fotoğraf saat 22:45'te çekildi. 
Daha Madrid'de gezilecek çok yer var ama bir taraftan da yarın Toledo'ya gidiyoruz. Akşam Madrid'e döndüğümüzde kaldığımız yerden devam ederiz.








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Adsız yorumlar yayınlanmayacaktır, teşekkürler...