Yaklaşık 30 dakikalık tren yolculuğumuz sonrası Ortaçağ'dan kalma muhteşem görüntüsüyle bizi karşılayan Toledo'ya varıyoruz. Trenden indikten sonra bu kez de Toledo'daki istasyona hayran kalıyoruz.
Evet evet, burası bir istasyon...
UNESCO'nun dünya kültür mirası listesinde yer alan bu şehir, bir zamanlar İspanya'nın başkentiymiş. Günümüzde de ülkenin dini başkenti sayılan şehri gezmek için can atıyorum. Çünkü şehir, hem çok şirin hem de açık hava müzesini andırıyor.
İstasyondan her tarafı surlarla kaplı şehre doğru giderken karşımıza çıkan manzara şu:
Taja Nehri önü.
Şehre giriş için 4 kapı varmış, ama bu kapıları geçtikten sonra da başka başka kapılardan geçerek şehir merkezine ulaşıyorsunuz.
Şehir, hep dar sokaklardan oluşuyor. Bu da mekanlara ayrı bir hava katıyor.
Vizigot Müzesine kısa bir ziyaret sonrası rotamızı Manasterio De San Juan De Los Reyes'e çeviriyoruz.
Manastırın dış duvarlarındaki kelepçe benzeri aletleri görebildiniz mi? Sanırım, ibret-i alem için suçlular bu manastıra kelepçelenerek teşhir ediliyordu.
Bir şehri, özellikle de şehir küçükse başka bir araç kullanmadan sadece yürüyerek tanımak, sokakları bu şekilde keşfetmek kadar güzel birşey yok. Hedefimiz, elimizden geldiği kadar herhangi birşeyi kaçırmadan çok görmeye çalışmak.
Fotoğraf çekerek, şehrin ortaçağ havasını içimize çekerek şehrin diğer ucundaki Puerte de San Martin Köprüsü'ne ulaşıyoruz. Şehre giriş için 4 kapı olduğundan bahsetmiştim. Bu da onlardan güneyde olanı.
Elimizdeki haritada işaretlediğimiz yer; El Greco Müzesi. Burası, ünlü ressamın yaşadığı ev iken daha sonra müzeye dönüştürülmüş.
Yunan asıllı olan ressam, ki bu yüzden adına "El Greco" denmektedir, Toledo kentine geldiğinde burayı çok beğenmiş ve ölene kadar burada yaşamış, en önemli eserlerini burada vermiş. Tüm ressamların kaderi olduğu gibi, o da ilk başta önemsenmemiş ve kendisi de eserleri gibi çok uzun yıllar sonra değer kazanmış. En önemli eserlerinden biri "Orgaz Kontunun Toprağa Verilişi" Bu eseri, yine Toledo'daki San Temo Kilisesi'nin hemen girişinde sergilenmekte.
Hedefimiz heybetli Toledo Katedrali.
O kadar, o kadar görkemli, o kadar güzel bir katedral ki burası, sadece dışı değil; içine girdiğimizde bir kez daha gözler önüne seriliyor bu güzellikler. Ve ancak o zaman anlıyoruz buraya neden müze katedral denildiğini. İçerideki tablolara, tavan süslemelerine, resimlere hayran kalmamak mümkün değil. İçeride fotoğraf çekmek yasak olduğu için ancak dışarıdan görüntüyü aktarabiliyorum size.
Artık akşam oluyor ve bizim dönüş vaktimiz yaklaşıyor. O kadar güzel mekanlar var ki hepsini birden görmemiz mümkün değil. Burada bir gece kalınmalı.
Biraz alışveriş yapıyoruz. Buradan ne alınır? Eğer evinizde aksesuar olarak bulunması hoşunuza giderse çeşitli büyüklükte ve desende hem de el yapımı kılıçlardan mutlaka edinmelisiniz. Ayrıca burada sarı ve siyah madenden oluşan yine el yapımı takı alabilirsiniz. Yiyecek olarak da "mazapan" denilen badem, un, şeker ve yağla yapılan minik minik tatlılardan alabilirsiniz. Biraz ağır ama tadı güzel.
İstasyona giderken yolumuzun üzerinde olan Alcazar'a vaktimizin kısıtlı olması nedeniyle sadece dışarıdan biraz inceleme fırsatı buluyoruz.
Artık Taja Nehri'nin süslediği kente veda vakti. Tren saatimizi kaçırmamak için biraz acele ediyoruz.
Madrid'e dönmek için istasyona gittiğimizde insanlardan oluşan kuyruğu görmek bizim için sürpriz oldu. Neden bilemiyorum ama burada, tıpkı havaalanlarında olduğu gibi dedektörlerden geçerek trene biniyorsunuz. Birazdan tekrar Madrid'de olucaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Adsız yorumlar yayınlanmayacaktır, teşekkürler...