Sayfalar

30 Haziran 2011 Perşembe

İspanya Gezisi- 8. Gün: Barcelona

Barcelona'da 2. günümüz ve biz dün sadece Guell Parkı'nı tam olarak görebildik. Rehberimiz, ekstra tur öncesi herkese panoramik tur yaptırdığı için en azından neyin nerede olduğunu biliyoruz. Elimizde haritayla birlikte yine çıktık yola. Yanımızda yine Zeynep-Kemal çifti var. Yaşasın! :))
Bu şehirde yaşayanlar kendilerine "Katalon" diyor ve İspanya'dan ayrılarak Katalonya devletini kurmak istiyorlar. İşin ilginç tarafıysa her yerde Katalonya bayrağı görebilirsiniz ve Barcelona'yı Katalonya'nın başkenti ilan etmişlerdir.
Gideceğimiz ilk yer; Katedral. Önce başka bir mimara yaptırılırken Gaudi'nin popüler olmasının ardından yapım işi Gaudi'ye devredilen ve Gaudi öldükten sonra da tamamlanamayan ve hatta hala bugün inşaatı devam eden katedral.




Buradan yine otobüsle Montjuiz Tepesi'ne doğru yol alıyoruz. Barcelona kuşbakışı.
Olimpiyat oyunları sırasında yaptırılmış olan heykel.(ler)

Buradan isterseniz teleferikle limana kadar inebilirsiniz. Biz, panoramik turumuzda olduğumuz için otobüsle şehir merkezine doğru inerken Barcelona stadyumuna geçiyoruz.
Ardından, biz gruptan ayrılarak kendi grubumuzla yola devam ediyoruz. Haritada işaretlediğimiz noktalar ise "Casalar" diye tabir ettiğimiz yapımı Gaudi'ye ait 4 apartman dairesi.

Casa Battlo. Kafatasından etkilenmiş.

Casa Mila.


Ardından şehir merkezine doğru yola çıkıyoruz. Daracık ama şirin sokaklardan geçerek katedrale varıyoruz. Biraz gezi, ziyaret ve fotoğraftan sonra limana doğru yürümeye başlıyoruz. Şehrin tam merkezinde bulunan Cristof Colomb Anıtı'ndan sola dönüyoruz ve liman boyunca yürümeye çıkıyoruz. Yolda karşımıza çıkan kocaman böcük :)  Bu arada biz bu kocaman heykellerin asıl çok çok fazla olduğu şehirden haberdar olmadığımız için heykeli gördüğümüzde şaşırıyoruz.
Liman. Ne kadar modern ve şık bir görüntü. 
Cristof Colomb Anıtı.
Burada Colomb Amerika'yı değil; Akdeniz'i işaret ediyormuş.
Marine'ye geçiyoruz ama bu arada buram buram sıcak çikolata kokusu geliyor bir yerlerden. Dışarıda 3 bayan küçük bir araçta misss gibi waffle ve krep satıyor. Ben, çok fazla özlediğim için waffleyi tercih ediyorum. Mmmmm... Tadı neffis...
Aşağıdaki fotoğraf marina dönüşü çekildi. Muhteşem güzellikte bir marina yapılmış. Sanki bir yelkenli gibi görünüyor. İçerisinde pahalı diye düşündüğümüz ama gayet uygun fiyata hem de denize karşı keyifle yemekler yiyebileceğimiz restaurantlar vardı. Ardından marina içerisindeki outlet mağazalarından alışveriş yaptık.
Grup arkadaşlarımızdan dün akşam gittiklerini, çok eğlendiklerini ve tavsiyelerini duyduğumuz için Plaza de Espana'yı ve orada yapılan ışık gösterisini kaçırmamak adına hemen yola koyuluyoruz.


Ve meşhur cadde La Rambla. Buradaki fotoğrafları Zeynep'ten henüz gelmediği için ekleyemiyorum. Sadece şunları söyleyebilirim: Müthiş derecede canlı, eğlenceli, her daim kalabalık, keyifli, hem alışveriş yapabileceğiniz hem de yemek yiyebileceğiniz, ayrıca müzelerin de bulunduğu müthiş mekan. Hünerlerini gösteren sokak sanatçıları, heykel insanlar, işportacılar, satış yapan işportacılar ve canlılığa hareket katan turistler... Burada o kadar çok vakit geçirdik ki, akşam saat 22:00'de kapanan meşhur La Boqueria'ya gidemedik. Halbuki ünlü gurme Vedat Milör'ün ısrarla tavsiye ettiği mekan buradaydı. Zeynep ve Kemal'le o kadar eğlendik ki vaktin nasıl geçtiğini anlayamadık. Burada artık tamamen eğlenceye kaptırmıştık kendimizi. Acıktığımızı farkettiğimizde saat geceyarısı 24:00'tü. Ve o saatte bile masa bulmakta zorlandığımız bir restauranta giderek afilli bir yemekle gecemizi sonlandırmayı uygun bulduk.
Sabaha karşı otele döndüğümüzde eşimle ortak düşüncemiz; Barcelona'yı istediğimiz gibi gezemediğimizdi. O yüzden ilk fırsatta Madrid ve Barcelona'ya tekrar gelmeyi kararlaştırıyor ve deriiin bir uykuya dalıyoruz.





29 Haziran 2011 Çarşamba

İspanya Gezisi- 7. Gün: Zaragoza- Barcelona

Madrid'de yapamadıklarımız içimizde kaldı ama zamansızlıktan ancak bu kadarmış diye kendimizi avutarak sabah Barcelona'ya gitmek üzere yola çıktık. Ancak, bu arada tur programımızda Barcelona yolu üzerinde Zaragoza kentinde ufak bir panoramik tur yapıcaz.
İspanya'nın4. büyük kenti olmasına rağmen hemen herşeyin içiçeymiş gibi görünmesi nedeniyle olsa gerek, kent küçük ve bir o kadar da şirin geldi gözümüze.
İlk durağımız, şehir merkezindeki en önemli yapı: Basilica del Pilar. İspanyolların burada Meryem Ana'yı gördüklerine dair bir rivayet var ve bu nedenden ötürü müthiş derecede önemli katolikler için. Kent halkının düğün, cenaze ve vaftiz törenlerine evsahipliği yapan bu katedrale girdiğimizde en az 5 bebeğin vaftiz töreni vardı. Bebekler ve ebeveynleri gayet şık kostümler içerisinde dua ediyor, töreni bitenlerse bol bol fotoğraf çektiriyordu.



Pilar Meydanı.
Ve nispeten daha geniş sokaklarda bol bol alışveriş yapabileceğiniz ünlü markaların da bulunduğu mağazalar, tapas barlar ve restaurantlar.  
Bir de burada kocaman paketlerde çikolatalar satılıyor. En ufağı 500 gr.lık paketlerde.
Burada daha fazla oyalanmadan kalan 3 saatlik Barcelona yolculuğumuza devam etmek üzere yola çıkıyoruz. Burası çok soğuk, üşüdüm...
600 km. lik yolculuk sonrası Barcelona'dayız. Otelimize yerleştikten sonra turda tanıştığımız, ama son birkaç gün içerisinde neredeyse kanki olduğumuz Zeynep-Kemal çiftiyle birlikte Barcelona'yı keşfetmeye çıkıyoruz. Eşimle birlikte gezmek ve o mekanı tanımak her zaman favorim ama başka çiftlerle birlikte dolaşmak da ayrı bir keyif.
Öncelikle Gaudi'nin "Park Guell"i. Metroyla çok kısa bir sürede parka varıyoruz. Burası sanki Disneyland. Tabelanın hoşluğuna bakar mısınız?


Bir üst kata çıkalım mı?
Burası bilmem kaç hektar araziye kurulmuş, ünlü mimar Gaudi'nin yapmış olduğu kocaman bir park. Asıl yapılış amacı; o dönemin zenginlerini burada toplamak. Yalnız bu proje başarısızlıkla sonuçlanmış. Gaudi'nin dışında sadece 1 kişi ev satın almış buradan. Sonra da burası parka dönüştürülmüş.

Banklar.


Bir kat daha çıkalım.

Gaudi'nin evi. Biz, dışarıdaki güzellikleri yaşamayı tercih ettiğimiz için şu anda müze olarak kullanılan bu mekana girmedik.

Barcelona'ya Montjuic Tepesi'nden toplu bakış.
Şehir merkezine doğru yola koyuluyoruz. Karnımızı doyurduktan ve biraz alışveriş yaptıktan sonra otelimize dönüyoruz. Artık iyice yorgun hissediyoruz kendimizi. Ama bir taraftan da gözlemlediğimiz kadarıyla Barcelona'da görülecek çok yer var. Bu yüzden rehberimizin yapacağı Dali Müzesi Turu'na katılmıyoruz. Otele dönüş vakti. Barcelona yarın bizi bekliyor olacak...










28 Haziran 2011 Salı

Bu Aralar...

Geçen haftadan beri müthiş yoğun ve yorucu günler geçiriyorum. Bakmayın blogumu İspanya gezimle süslediğime.

Çok kısa bir süre sonra yaptıklarımla ilgili postlarımı giricem, alışverişlerim, aldığım ciciler vsvsvs.

Bu arada izleyici sayımın 100'ü geçtiğini gördüğümde çok mutlu oldum. İzleyici sayısı bir blog için ne kadar belirleyici bir kriterdir bilemem ama oradaki sayıyı ne kadar çok görürse bir blogger, o kadar mutlu oluyor inanaın. Bunu kutlamalıyız diye düşünüyorum. Bir çekiliş yapalım değil mi?

:))

İspanya Gezisi- 6. Gün: Madrid (2)

Toledo yolculuğumuz sona erdi ve Madrid'teyiz. Burada 2. günümüz, ancak henüz Madrid gezimizi istediğimiz gibi tamamlayamadık. Haritamızda işaretlediğimiz, bilgisini alıp da henüz göremediğimiz yerler var. Aynı zamanda vaktimiz de kısıtlı.
Aslında bizim hedefimiz Retiro Park'ta bol bol vakit geçirmek. Ancak, yukarıda belirttiğim nedenlerden dolayı birkaç yer daha görme kararı veriyor ve parkın önündeki küçük Botanik Bahçesi'yle yetinmeye razı oluyoruz.
Dünyaca ünlü ressamların eserlerinin bulunduğu Prado Müzesi'ne gitmek istiyoruz. Saat 20:00'de kapanacak olan müzeyi ziyaret için zaten en az 200 kişi sıra beklediği için buradan da vazgeçmek zorunda kalıyoruz.
Yönümüzden sapmadan Kibele Meydanı'na doğru ilerliyoruz.
Şehrin en işlek meydanına geliyor ve çift aslanın çektiği arabada tanrıça Kibele'nin heykelini görüyoruz.
Ve heykelin hemen arkasında yer alan muhteşem görüntüye sahip bir mekan? Nedir bu sizce?
Sıkı durun: Burası Madrid Telekomünikasyon Binası. O kadar görkemli bir yapı ki, görüntü inanılmaz. İnsanlar belli gün ve saatlerde müze gezer gibi binayı geziyorlarmış. Bizim gittiğimizde ise insanlar zaten ziyaretteydi ve ziyaretin bitmesine 10 dk. kalmıştı. Boynumuzu büküp yola devam ettik.
Yol bizi yine şehir meydanına Puerto del Sol'a getirdi. Burada karnımızı doyurup, biraz alışveriş yaptık. Ve bir gün önce, gençlerin gösteri yaptıkları alanda yer alan ve doğru dürüst göremediğimiz meşhur ağaçtan yemiş yiyen bronz ayı heykeline vardık.  
Eylem yapan kalabalığın arasında resmen kayboldu gitti bu heykel. 
Şehir meydanından ayrılarak Madrid'in meşhur bulvarı olan Gran Via'dayız. Buradaki ünlü Metropolis Binası:
Burası müthiş derecede kalabalık, ama bir o kadar düzenli bir bulvar. 
Buradan mağaza mağaza dolaşıp biraz alışveriş yaptıktan sonra Plaza Mayor'a geçiyoruz. Burada biraz dinlenme zamanı. Birşeyler yudumlarken çevrede pandomim yapanları mı ararsınız, Jack Sparrow'u mu görürsünüz, bebek taklidi yapan kocaman adamları mı, yoksa küçük bir kutu içerisine saklanmış ve sadece kafaları görünen korkunç yüzlü insanları mı? Bir zamanlar boğa güreşi, kraliyete mensup insanların düğünleri yapılan koca meydan şu anda restaurantlarla çevrili, müthiş bir eğlence ve dinlence mekanı olmuş.

Biraz dinlendikten sonra Palacio Real'e doğru yürüyoruz.

Bir süre öncesine kadar Kraliyet Sarayı olarak kullanılan bu saray, şimdi sadece resmi törenler için kullanılıyor.
Ve sarayın tam karşısında yer alan Almudena Katedrali.

Çok yorulduk. Biraz, sokakta gösteri yapan kişilerden canlı müzik dinleyerek kendimize gelmeye çalışıyoruz. Bir süre daha burada kaldıktan sonra otelimizin yolunu tutuyoruz. Madrid eksik kaldı, ve bu durum çok da içimize sinmedi...